Yapay Zekâ Çağında Ülkeler Arası Mücadele: Stratejik Hamleler ve Farklılaşan Dinamikler

Yapay Zekâ Politikaları Derneği Başkanı Zafer Küçükşabanoğlu’nun yazısında, yapay zekânın ülkeler arası güç mücadelesinde stratejik bir öneme sahip olduğu ve yapay zekâ teknolojisinin ekonomik, kültürel ve politik alanlarda derin etkileri olduğu vurgulanıyor. Ülkeler, yapay zekâ konusunda stratejik adımlar atarken, teknolojiyi üreten ve tüketen ülkeler arasındaki uçurum giderek artıyor. Gelecekte, yapay zekâ çağını yakalayan ülkelerin rekabet avantajı elde edeceği ve bu alanda gelişmelerin hızla ivme kazanacağı öngörülüyor.

Teknolojik gelişmelerin hayatın her alanında etkili olduğu günümüzde, dönüşümün farkında olmak artık tek başına yeterli değildir. Dönüşüme ayak uydurmak ve dönüşüme yön vermek ülkeler için öncelikli hamle haline geldi. Günümüzde de hiç kuşkusuz ki yapay zekâ bu dönüşümün en önemli konusudur.

Son yıllardaki teknolojik gelişmelerin baş döndürücü gelişimine bakıldığında, yapay zekâyı artık geleceğin değil bugünün teknolojisi olarak tanımlanmak hiç yanlış olmayacaktır. Yapay zekânın başta ekonomi olmak üzere ülkelerin ulusal stratejilerinde çok büyük rol oynayan savunma, enerji, eğitim gibi alanların hepsini derinden etkilemesi bekleniyor. Bu teknolojinin sunacağı fırsatları kaçırmak istemeyen ve oluşturacağı tehditlerden de korunmak isteyen ülkeler, toplumlarını yapay zekâ çağına hazırlamak için ciddi adımlar atmaya başladı. Son yıllarda ülkelerin diplomatik ilişkilerinde ana gündem konularından birinin yapay zekâ olduğunu görmemiz de yapay zekânın yakın gelecekte uluslararası ilişkiler alanında olmazsa olmaz bir konu başlığı olacağının en somut işaretidir.

Ülkeler arası güç mücadelesinde yapay zekâ

Aynı zamanda yapay zekânın ülkeler arası güç mücadelesinin yeni aktörlerinden biri olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Öyle ki yapay zekânın ekonomik, kültürel, toplumsal ve politik alanlarda pek çok kullanıma sahip olması ülkelerin bu konuda adımlar atmasını gerektirdi. Ülkelerin yapay zekâyla ilgili düşünceleri, ekonomik kazançların yanı sıra kamu yararı ve daha etkili bir yönetim hedefiyle de şekilleniyor. Bu düşünceler, ülkelerin çeşitli strateji planları oluşturmasına, belirli periyotları kapsayan vizyonlar belirlemesine ve yapay zekâ teknolojilerini yenilikçi bir bakış açısıyla ele alarak geliştirmeye odaklanmasına yol açıyor. Şimdiye kadar 60’dan fazla ülkenin Ulusal Yapay Zekâ Strateji Belgelerini açıklamaları ve bu konuda hedeflerini belirlemeleri de, yapay zekaya ayrı bir önem verildiğinin resmi bir ispatıdır.

Yapay zekâ teknolojisinin 2030 yılına kadar toplamda yaklaşık 15.7 trilyon dolarlık bir ekonomik hacim yaratması bekleniyor. Bununla birlikte, tüm dünyada 85 milyon istihdam kaybının ortaya çıkması ve 97 milyon yeni istihdamın yaratılması öngörülüyor.

Bu durumun farkında olan ülkeler, yapay zekâyı küresel rekabette stratejik bir değer ve ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak ele almaya başladı. Son aylarda yapay zekâyı ana gündemlerine almaya başlayan ülkelerin bu konuda görüşmeler yaparak adımlarını sıklaştırdıklarını görüyoruz. Örneğin, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ile görüşmesindeki ana gündem konusu yapay zekâydı. Teknoloji girişimcisi Elon Musk, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’yi ziyaret ederek birlikte yapay zekâyla ilgili neler yapabileceklerini konuştu. Dünya’nın en önemli yapay zekâ şirketlerinden birisi olan Open AI, İngiltere’nin başkenti Londra’da ilk şubesini açtı. Çin ise hemen hemen her gün yapay zekâyla ilgili planlarını açıklıyor.

Hangi ülkeler yapay zekâya yatırım yapıyor?

Teknolojide iddiasını göstermek isteyen ülkeler için yapay zekâyla ilgilenmek bir lüks değil, stratejik bir gereksinim haline geldi. Devler ligi olarak adlandırabileceğimiz yapay zekâ liginin ilk 2 sırasını ABD ve Çin’in paylaşıyor. Ayrıca son yıllarda Singapur, Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de yapay zekâ konusunda attığı köklü ve istikrarlı adımlarla adlarından sıkça söz ettiriyor. Bu ülkelerle birlikte Finlandiya, Estonya, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan, Hindistan ve Güney Kore de yapay zekâ alanında öncü çalışmalar yapan ülkeler arasında. Türkiye de Ağustos 2021 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin ortaklaşa yayınladığı Ulusal Yapay Zeka Strateji Belgesi’ndeki 24 amaç ve 119 tedbir hedefleriyle yapay zekâ konusunda ilk ciddi strateji adımını attı.

Aynı zamanda, tüm dünya yapay zekâ çağına hazırlanmak için yeni kurumlar kurmaya ve yeni önemli regülatif kararlar almaya başladı. Birleşik Krallık ve Avrupa Komisyonu’nun kurduğu Yapay Zekâ Ofisleri, Birleşik Arap Emirlikleri’nde kurulan Yapay Zekâ ve Dijital Ekonomi Bakanlığı ve Yapay Zekâ Üniversitesi buna örnektir. Ayrıca geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu dünyanın ilk yapay zekâ yasasını onayladı. ABD ise 7 yeni ulusal yapay zekâ araştırma enstitüsünün kurulması için 140 milyon dolarlık fon ayırarak bu alandaki enstitü sayısını 25’e çıkartacak.

Yapay zekâyı üreten ve tüketen ülkeler arasında uçurum artıyor

Günümüz dünyasında ülkelerin teknolojik altyapıları ve insan kaynağı ne kadar güçlüyse, küresel anlamda da sesinin o kadar gür çıktığı bir dönem yaşanıyor. Bu durumun farkında olan ülkeler yapay zekâya ekonomik kalkınmanın itici gücü olarak bakıyor ve adımlarını ona göre atıyor.

Bu durumda, yapay zekâ üreten ülkeler ve teknolojiyi tüketen ülkeler arasındaki farklar da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance tarafından hazırlanan Global 500-Dünyanın En Değerli 500 Markası 2024 çalışmasında ilk 20 markaya baktığımızda, yapay zekâda da öncü olan ABD’li firmaların listeye damgasını vurduğu görülüyor. Yine ilk 20’de Çinli firmalar da yerini alıyor. Listede yapay zekâ üzerine yaptığı büyük yatırımlarla tanınan ABD merkezli NVIDIA firmasının yüzde 163 ile marka değerini en çok arttıran şirket olduğu görülüyor. Marka değerini 44,5 milyar dolara yükselten şirket, yapay zekâ üreten ve şirketlerine daha fazla entegre eden ülkelerle teknoloji tüketen firmalar arasındaki uçurum arttığının en önemli göstergelerindendir.

Dijital dönüşüm, insanın dönüşümüyle başlar. Geçmişte dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking’in “Güçlü bir yapay zekânın yükselişi insanlığın başına gelen en iyi ya da en kötü şey olabilir. Yapay zekâ insanlığın ya en büyük icadı ya da sonu olacaktır. Hangisi olacağını bilmiyoruz.” sözü, yapay zekânın faydaları kadar risklerinin de olacağının işaretidir. Ülkelerin de kendi toplumlarına yapay zekânın faydalarından yararlanması ve risklerinden korunması adına yol göstermesi gerekiyor. Yapay zekâya öncülük yapan ülkelerin toplumlarını bu konuda en iyi şekilde yönlendirdiklerini söylememiz mümkündür.

Gelişmiş ülkeler yapay zekâya stratejik bir gereksinim olarak bakıp ciddi, köklü ve istikrarlı adımlar atarak konuyu ana gündemlerine alıyor. Gelişmekte olan ülkeler ise yapay zekâyı yeni yeni gündemlerine alıyor ve bu alanda adımlar atmaya çalışıyor. Birçok uluslararası kuruluşun raporlarında yapay zekâ çağının başladığına ve özellikle de 2030 yılından sonra bu çağın hızlanacağına dair vurgular yapılıyor. Teknolojik gelişmelerin bu denli hızlanmasıyla birlikte dünya, deyim yerindeyse yepyeni bir sayfaya geçiyor. Yapay zekâ bu yeni sayfanın da en önemli itici gücüdür. 2030 yılından sonra ülkelerin yapay zekâ çağını yakalayanlar ve bu çağı kaçıranlar olarak ikiye ayrılacağını net bir şekilde söyleyebiliriz.

 

Anadolu Ajansı

Etiketler
,