20 Mar Türkiye’nin deprem faturası 103 milyar dolar oldu
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın raporuna göre depremin toplam maliyeti 103 milyar dolar, yani 1,9 trilyon lira. Gayrisafi yurtiçi hasılanın yaklaşık %10’u yok olmuş durumda. Prof. Dr. Kamil Yılmaz’a göre büyüme de %4 aşağı çekilebilir
15-21 Mart tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen “İkinci Yüzyılının İktisat Kongresi”nin dördüncü gününün sloganı “Doğaya Davet”ti.
Dört gün boyunca konuşan ekonomistlerin ellerindeki metinlerde hep vardı esasında “ekoloji merkezli ekonomi politikaları oluşturulmalı” gerçeği.
Ancak 18 Mart oturumunun içeriği, deprem sonrası şekillendi. Depremden önce de doğa merkezli bir oturum düzenlemeyi planlayan organizasyon, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerine jeologlar ve Türkiye ekonomisi uzmanları eşliğinde geniş yer ayırdı.
Maraş depremleri konusunda kamuoyunu binlerce kez uyaran İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Naci Görür de aynı okulun diğer bir saygın profesörü Okan Tüysüz de konuşmacılar arasındaydı.
“Maraş ve Gaziantep bölgenin üretim bakımından en iyi kentleriydi. Bugün oralarda ekonominin çarkları durdu. Ekibin bazısı öldü bazısı göçtü. Stokları telef oldu. Pazarı kaybettiler” dedi konuşmasının bir bölümünde Naci Görür ve şöyle devam etti:
Dünya mal ister, dünya seni fazla beklemez. Tahmin ediyorum ki Maraş ve Gaziantep eski durumuna gelemez. ‘E 10 senede kendine gelebilirse iyiymiş’ derseniz de 10 senede dünyayı kaybedersiniz. Dünya, Maraş ve Gaziantep’i hafızasından siler.
Okan Tüysüz ise “Hep istişare no aksiyon” politikasını yıllardır şiar edinmiş Türkiye hakkında isyan ediyordu: 24 senedir yol haritası çiziyoruz artık biraz da adım atalım. Yeteri kadar yol haritası çizdik.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı: Depremin maliyeti 103 milyar dolar
Peki nereden başlayacağız?
Ocak söndüren ekonomik krizden sonra depremin faturasının altından nasıl kalkacağız?
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), depremin verdiği zararı 100 milyar doların üzerinde açıkladı.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) ise konuyla ilgili ilk kapsamlı raporunu 17 Mart’ta yayınladı. SBB’nin de verileri UNDP’den farklı değil.
Rapora göre 1 Mart itibarıyla hasar ve acil harcamalar için oluşan toplam maliyet 103 milyar dolar, yani 1 trilyon 955 milyar Türk Lirası.
103 milyar doların da ne büyüklüğünde bir para olduğunu şöyle açıklayalım: Türkiye’nin 2022 sonu kısa vadeli dış borcu 145,6 milyar dolar.
SBB, bu değerin gayrisafi yurtiçi hasılaya oranını yüzde 9 açıklıyor. Ancak 2022’nin GSYH’ı 15 trilyon lira. Bu hesaba göre geçen yıl boyu üretilen her 100 birimden 13’ü depremlerle birlikte yok oldu.
Bölgede oluşan milli gelir 87 milyar dolardı
Depremin maliyeti ve ekonomiye etkisi, İzmit İktisat Kongresi’nde de tartışıldı.
Konuyla ilgili 30 dakikalık bir sunum hazırlayan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Türkiye’nin yüzde 70’inin deprem bölgesinde yaşadığını hatırlatarak başladı söze.
Çok hasarlı ve yıkık bina oranlarının Adıyaman’da yüzde 26,6, Gaziantep’te yüzde 11, Hatay’da yüzde 19,8, Kahramanmaraş’ta yüzde 22,6, Malatya’da yüzde 29 olduğunu söyledi.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın raporuna göre depremden etkilenen 11 ilin gayri safi yurtiçi hazıladan (GSYH) aldığı pay, 2021 yılında yüzde 9,8’di. Yaklaşık 79 milyar dolarlık milli gelir burada oluştu.
SBB, ayrıca “2022 yılında, 2021 itibarıyla milli gelirdeki payının aynı kaldığı varsayımıyla, 2022 yılına ilişkin yapılan il bazındaki GSYH tahminlerine göre 11 ile ilişkin yaklaşık 1.441 trilyon TL (87 milyar dolar) milli gelir büyüklüğü hesaplanmaktadır” verisini paylaştı.
“İhracatın yaklaşık 17-18 milyar doları deprem bölgesinden geliyordu”
Rapora göre 11 ilin 2022 yılı ihracatı içerisindeki payı yüzde 8,6.
“Bölgenin Türkiye ihracatındaki payı yüzde 10’dan az” diyor Kamil Yılmaz ve ekliyor: 250 milyar dolarlık bir ihracatımız var. Bunun yaklaşık 17-18 milyar doları bölgedeki yedi ilden geliyor. Gaziantep’in sanayide katkısı önemli.
SBB’nin raporuna göre de Gaziantep, toplam ihracat içerisindeki yüzde 4,4’lük payı ile öne çıkıyor. Gaziantep, Türkiye’de en fazla ihracat gerçekleştiren altıncı il. Hatay, Adana ve Kahramanmaraş ise sırasıyla yüzde 1,6, 1,2 ve 0,6 düzeyinde pay alyor.
Kamil Yılmaz’ın açıklamasına göre deprem bölgesindeki illerin milli gelirden aldıkları pay da büyüyor ancak bunda Suriye göçünün de çok büyük payı var.
Bölge sanayileşiyor, tarımdaki payı düşüyor
Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 11 ilin tarım, ormancılık ve balıkçılıkta milli gelir içindeki payını yüzde 15,1 olarak açıkladı.
Depremden nispeten daha az etkilenen Adana, Diyarbakır, Şanlıurfa çıkarılınca kalan yedi ilin tarımdaki payının yüzde 8’lerden yüzde 7’lere düştüğünü söyleyen Yılmaz, “Aradaki 1 birim önemsiz bir rakam değil. Giderek daha fazla sanayileşen bir bölgeden bahsediyoruz” dedi.
Erdoğan’ın deprem bölgesine 650 bin konut inşa edileceği, bunun 319 bininin bir yıl içerisinde tamamlanacağı açıklamasını hatırlatan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi, “Biz bu bölgeyi yeniden kurmak zorundayız. Ancak iki ay sonraki seçim için “hemen 300 bin inşaat yapacağız” vaadi verip onu bir avantaja çevirerek olmaz” dedi.
“Bölgeyi çekim haline getirmek, yeni yüzyılın ilk projesi olmalı”
Yukarıda bahsedilen istatistikler ışında bölgede zemin etütlerinin yapılması gerektiğini, çağdaş kentlerin zaman içerisinde kurulmasının önemli olduğunu söyleyen Yılmaz, “Bölgeyi bir çekim alanı hâline getirmek zorundayız” dedi ve şöyle devam etti:
Yeni yüzyılın en önemli, ilk projesi bu olabilir. Belki büyükşehirlerdeki nüfusun bir kısmını da oralara doğru kaydırdıktan sonra üç büyük şehrin nüfus yoğunluğunu azaltarak yeniden yapılandırabiliriz. Bir yılda iki yılda olmaz. Uzun vadeden bahsediyorum.
“Dört kat imar izni veren belediye başkanlarını bir daha seçmiyoruz, 10 kat imar izni verene hemen oy veriyoruz”
Kamil Yılmaz 1992-2021 yılları arasında bölgedeki inşaat faaliyetlerinin seyrini de paylaştı.
Yapı izin belgesi verilerine göre ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında bu verilen belgeleri sayısı düşerken, sonrasında hızlı bir artış var.
“1990’lı yıllarda yıllık yapı izni verilen sayısı 4 bin iken bu 2000’i yıllarda 6 bine çıkmış” diyen Kamil Yılmaz, daire ve dükkanlardan oluşan bağımsızı birim sayısı ile ilgili de şunları söyledi:
Kriz öncesi yaklaşık 10 binlerdeyken kriz sonrası ekonomi büyüyor ve birim sayısı 50 bine çıkıyor. Bu ne demek? 3-4 katlı binalardan 10 katlı binalara geçtik demek. Yani biz aslında imar rantı yaratıyoruz. Güvenli olmayan zeminlere daha yüksek binalar yapıyoruz.
Dünyada servetin yüzde 50’si gayrimenkuldeyken Türkiye’de yüzde 80. Acaba neden? Çünkü Türkiye’de servetin kaynağı gayrimenkul. Biz Türkiye’de yeni teknoloji yeni icatlar geliştirdiğimiz için daha zengin olmuyoruz.
Biz tarımsal alanları, kentsel alanlara dönüştürdüğümüz için oralara bina yapıyoruz. Dört kat imar izni veren belediye başkanlarını bir daha seçmiyoruz, 10 kat imar izni verene hemen oy veriyoruz. Bu yanlış. Kendi mezarlarımızı kendimiz hazırlıyoruz.
2004’te Türkiye topraklarının yüzde 31’i tarıma elverişliyken bugün yüzde 25,5. AK Parti döneminde yüzde 6’lık bir alan kaybı var.
Independent Türkçe