Stres, biyolojik yaşı yükseltiyor ancak ‘geri dönüş’ mümkün

Bilim insanları, fare ve insan hücrelerinin biyolojik yaşının stresli olaylara yanıt olarak değişim gösterebileceğini ortaya koyuydu.

Çocukluk çağında yaşanan kötü olaylar ya da psikolojik gerginlikler gibi farklı biçimlerde ortaya çıkan stres, hücresel yaşlanmanın hızlanmasıyla ilişkilendiriliyor. Cell Metabolism adlı bilimsel dergide yayınlanan bir makale, stresli uyaranlara maruz kalmanın biyolojik saati ilerlettiğine ilişkin kanıtlara yenilerini ekledi; ne var ki, aynı zamanda insanların stresten kurtulmalarının ardından, mevcut etkinin geri döndürülebilir olduğu da tespit edildi

Araştırmacılar bu neticeye, fareler üzerinde gerçekleştirilen deneylerden ve ameliyat, hamilelik ya da Covid-19 süreçlerini yaşayan insanlardan sağlanan verileri inceleyerek ulaştılar. Bireylerin yaşları, temelde genom boyunca metilasyon düzeylerini değerlendiren DNA metilasyon saatleri aracılığıyla hesaplandı ve yeni nesil daha sofistike saatler, sağlık durumunun kimi yönlerini dahi gözden geçirebiliyor.

KOŞULLAR YAŞIMIZI DEĞİŞTİRİYOR

ABD’de bulunan Columbia Üniversitesi Mailman Halk Sağlığı Okulu’ndan epidemiyolog olan ve bu araştırmaya dahil olmasa da meslektaşlarının çalışmasını değerlendirmeden geçmeyen Daniel Belsky, “Bu saatlere, bir müdahalenin önce ve sonrasında göz atan çok az çalışma mevcut” diyor. Hâl böyleyken, bu alanda “çok çeşitli müdahalelerden önce ve sonraki veri ölçümlerinin toplanması, bu alanda gerçekten güçlü bir adım” diye ekliyor.

Harvard Tıp Fakültesi’nde yaşlanma araştırmacısı olan Vadim Gladyshev ve Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden hücre biyoloğu James White öncülüğünde gerçekleşen araştırmanın yazarları, öncelikle, farklı yaşlarda olan iki fareye kan dolaşımını paylaşmaları için ‘heterokronik parabiyoz’ diye bilinen cerrahi bir teknik uyguladılar. Araştırmacılar, 3 aylık genç farelerin 20 aylık farelerle bir araya konulmasının, genç farelerin biyolojik yaşını epigenetik, transkriptomik ve metabolomik saatler bağlamında ilerlettiğini buldular. Buna karşın, fareler birbirlerinden ayrıldıktan sonra bu etki tersine döndü.

White, buradaki en önemli bulgunun, ayrışmanın sonrasında epigenetik yaşlanmanın geriye doğru işlemesi olduğunu ifade ediyor. “Bu, birçok insanın mümkün olmadığını düşündüğü şeydi; O merdiveni tırmanmaya başladıktan sonra geri dönmenin bir yolu olmadığını düşündüler” diye ekliyor.

İNSANLARI DA İNCELEDİLER

Farelerden elde edilen neticelerden cesaret alan White, Gladyshev ve meslektaşları, aynı meseleyi insanlar üzerinde de araştırmaya karar verdiler. Hem ekibin kendi verilerinden hem de kamuya açık verilerden, geçici biçimde stresli durumlara maruz kalan insanlardan alınan kan örneklerinin DNA metilasyon yaşını incelediler. Acil cerrahi müdahale, hamilelik ya da şiddetli Covid-19 kaynaklı hastalar, genel olarak farelerde tanık olunan eğilimi ortaya koydu: Olay esnasında yeni nesil DNA metilasyon saatlerinden elde edilen ölçümlere bakıldığında, epigenetik yaşlarında bir artış ve akabinde, stresli uyaran ortadan kalktığı zaman temel değerlere dönüş görüldü.

Bununla birlikte, stresli olayların hepsi de aynı neticeye yol açmadı ve ulaşılan neticeler, insan bireyler arasında değişiklik gösteriyordu. Mesela, ‘elektif kalça’ ya da ‘kolorektal cerrahi’ operasyonu geçiren hastalar bu eğilimi sergilemiyordu ve Covid-19 hastaları arasındaki neticeler cinsiyetten fazlasıyla etkilenmiş görünüyordu.

Araştırmada kullanılan DNA metilasyon saatlerinden birini icat eden Belsky, ulaştıkları bulguların potansiyel klinik uygulamaları hakkındaysa “henüz bundan çok uzaktayız” diyor. Yine de, gözlemlerin, bu epigenetik saatler gibi testlerin ya da “bu saatleri yaratmak için kullanılan türden büyük moleküler verilere dayanan” (“cerrahi işlemlerden geçen ya da başka türden tıbbi deneyimler yaşayan hastalara” uygulanabileceği) bir geleceğe işaret ettiğini sözlerine ekliyor.

Belsky, “Gelecekte, hastalara dair şu anda göremediğimiz şeyleri öğrenmek doğrultusunda bu testleri kullanabileceğimiz bir noktaya ulaşabiliriz” diyor.

 

gazeteduvar