“Sanata ihtiyacımız var, özellikle de zor zamanlarda”

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Arel Üniversitesi’nde “Kabare” oyunu ile prömiyerini yapan İstanbul Arel Üniversitesi Tiyatro Kulübü Görmemişin Tiyatrosu Başkanı Eda Yayıcı ile bir araya geldik. Arel Medya olarak oyunun oluşum sürecini ve nasıl bir yol izlediklerini dinledik.

Haber: Gökalp Çifçi
Fotoğraf: Ceyhun Öztürk

Tiyatro Kulübü olarak bizzat kulüp tarafından kaleme alınan ve uzun süredir üzerinde çalıştığınız kamera oyunu bu ay sahnelendi süreç nasıl gelişti?

Süreç tabii ki de her zamanki gibi çok yoğun, kaotik ve çok çalışmalı geçti ama bu oyunu biz yazdığımız için aslında daha özgürdük. Çünkü oyunu yazı ekibimiz yazdığı için de özellikle yazı ekibindeki arkadaşlar karakterlerini yaratırken daha da rahat oldular aslında çünkü onlar yazmıştı. Zaten bir de biz yazdığımız için sahnelerde ne yapmak istediğimizle, hikâyeyle ne yapmak istediğimizle ilgili daha rahat hareket edebildik.

Orijinal bir oyun yazma fikri nasıl gelişti?

Şöyle oldu: Benim zaten orijinal oyun yapma fikrim vardı, hani kesinlikle yapılmalı diye düşünüyordum. Bizim ilk dönemde çok fazla yazma ödevimiz oldu. İşte skeçler de zaten bizim Tiyatro Kulübümüzün geleneği, her bir dönem sonunda bir skeçler çıkartılır, ekipler kurulur ve birlikte yazarlardı ama biz bu yıl daha fazla yazmalı etkinlikler yaptık. Ekibimize müzik eğitimi verdikten sonra ritmik konuşmalar da çok fazla yazıldı, kendilerine ritmik konuşmalı 5-10 dakikalık minik skeçler yazdılar. Öyle olunca ekipte aslında yazan var mı yok mu, kim yapabilir bu işi diye görmüş olduk. Sonrasında da belli kısımları hep belli kişilerin yazacağı şekilde düşündük ve bir yazı ekibimiz oluşmuş oldu. Bu şekilde de yazdık. Emre Çankaya, Gökalp Çifçi, Sema Durukan, Melda Sural ve ben Eda Yayıcı olmak üzere beş kişilik bir yazı ekibimiz oluştu. Tiyatro Kulübü’nde eğitim alıyoruz ve sosyal etkinlikler düzenliyoruz. Eğitimlerde diksiyon, sahne yürüyüşü gibi konuları işliyoruz. Ayrıca farklı tarzlarda müziklerle doğaçlama yaparak kendimizi geliştiriyoruz. Seyirci olarak tiyatro oyunlarını izleyerek deneyim kazanıyoruz. Ekip olarak geziler yapıyor, etkinlikler düzenliyoruz.

Yazım aşaması nasıl gelişti?

Yazım aşaması gerçekten çok enteresandı çünkü üç yıldır bu kulüpteyim, bir dönemdir de başkanlık yapıyorum ama yazım aşamasını yönetmek daha da komplike bir şeymiş çünkü, fikri ben ortaya ben attığım için sürekli iletişim halinde olmamız gerekti. Fikir ortaya çıkınca bu sefer yazı ekibinden sürekli geri dönüşler oldu, senin hayal ettiğin şey nasıldı, hangi sahnelerde daha rahat hareket edebiliriz gibi. Ama bizi en çok şu rahatlattı: Yazar ekibindeki herkes kendi sahnelerini yazdı. Böylece arkadaşlarımız karakter analizini, sahne takibini ve bireysel çalışmalarını çok daha rahat yaptılar.

Oyunun Fikri nereden geldi?

Geçen yıldan beri yazı ekibi kurup orijinal bir oyun oynamak istiyorduk. İlk yılımda skeç ekibinde, arkadaşlarımız fikirlerini paylaşıyordu ama ben dikkat çekmemek için daha sakin ilerlemek istiyordum. Pandemi döneminde üniversitedeki ilk yılımda, bazı diyaloglar içime sinmediği için gizlice yazmaya başladım ve yazdıklarım beğenildi. Skeç ‘Perestiş’ adını aldı ve taparcasına sevmek anlamına gelen bu kelimeyle geçen yıl Kadınlar Günü’nde sahnelemeyi düşündük ama deprem nedeniyle gerçekleşmedi. Bu yıl orijinal bir oyun yapma fikri aklıma geldi. Müzik Kulübü eski Başkanı Ahmet Taha Küçük ve Emircan Sayman ile samimi olduk. Emir müzik yapıyor ve ben de müzikal yapmak istiyordum. Kendi yazdığımız birkaç şeyle küçük bir müzikal yapabiliriz diye düşündük. Yazdan beri tıkandım ve aylarca yazamadım, bu yıl daha da stresli oldu. Sonunda sevdiğim oyunlar ve okuduklarımdan etkilenmiş bir oyun ortaya çıktı. Birinci dönemin sonlarına doğru fikir aklıma geldi ve rahatladım. Eğlenip drama da yer verebileceğimiz bir oyun tasarladık. Son yılım olduğu için eğlenceli bir komedi mi yoksa dram mı yapalım diye karar vermek istemedim. Hem eğlenip hem de üzülebileceğimiz bir trajedi seçtik ve bu, bizi en güzel şekilde yansıttı.

Çok detaya girmeden oyunun konseptini bize biraz anlatabilir misin?

Oyunu birazcık özetleyecek olursam. Bu oyunda hem toplumu hem bireyselliği ele alıyoruz. Karakterlerin hepsinin kendi hikayesi, başlangıcı ve bitişi var. Oyunda 80 darbesini kullanarak toplumsal olayların bireylerin hayatlarını nasıl etkilediğini gösteriyoruz. Ancak darbe hakkında yorum yapmıyoruz; amacımız günümüze eleştiri yapmak. Mekanımızın adı ‘Kabare’, hem tiyatro terimi hem de toplumsal eleştiri anlamına geliyor. Ana fikrimiz fikir özgürlüğü ve bu özgürlüğün yokluğunun kelebek etkisiyle bireyleri nasıl etkilediğini göstermek.

Prova süreci nasıl gerçekleşti, provalarda ve oyuncu seçim aşamasında yaşadığınız zorluklar oldu mu?

Üç oyuncu, seçim aşamasında beni çok zorladı. Oyunu yazınca ve ekibi tanıyınca, kimin hangi role uygun olacağını biliyordum. Kulübümüzde en yetenekli kişiye değil, en güvenilir ve rolü yapabilecek kişiye rol veriyoruz. Kekeme, sahne korkusu olan veya anksiyetesi olan insanlar bile sahnede başarılı oldu. Saatlerce deneme yaparak en iyi seçimleri yaptık. Prova sürecinde birçok aksilik de yaşadık: hastalıklar, şahsi meseleler ve geç kalmalar. Özellikle Ramazan’da iftara denk gelen saatlerde zorlandık. Ekonomik zorluklar nedeniyle çalışan öğrenci sayısı arttı ve prova günlerini ayarlamak zorlaştı. Orijinal oyun yapmanın da zorlukları vardı. Karakterleri iyi biliyor olmamıza rağmen, bilindik oyunlar gibi önceden bir fikre sahip olunmadığı için oyuncuların oyunu anlaması ve özümsemesi gerekiyordu. Bu durum, süreci daha da zorlaştırdı.

Bir üniversitede tiyatro kulübü popüler kulüplerden sayılmadığına dair bir iddia var siz böyle düşünüyor musunuz? Öğrencileri tiyatroyla tanıştırmak için neler yapıyorsunuz?

Öncelikle bu fikre katılmıyorum. Tiyatro Kulübü’nün kayıtlarına baktığımızda 420 kişi var, kabul etmediklerimiz hariç. Geçen yıllarla birlikte bu sayı yaklaşık 300. Kayıt yapmak kolay ama tiyatro çok emek gerektirir. İlk yıl başlangıçlarında kalabalık gelir, fakat zamanla bu sayı düşer. Bu yıl daha az katılım oldu. Aramızda 4 yaş fark var ve bu farkı çok hissettik. İlk yılımda, provalara 60-70 kişi katılıyordu. Pandemi nedeniyle yeni jenerasyon daha asosyal hale geldi. Bu yıl aktif üye sayımız azaldı, çünkü sürekli gelmek, ödev yapmak ve pratiklere katılmak zor. İlk dönem sonunda 25 kişiydik ve şu an oyuncu olarak 15 kişi var. Arka plan ekibiyle birlikte oyun gününde 20 kişilik bir ekiple sahneye çıktık. Tiyatro kulüplerinde genel olarak ilgi azaldı. Eskiden tiyatro izlemek için koşa koşa giderdik, şimdi insanlar uzun süre oturup bir şey izleyemiyor. Sınav dönemlerinin dağınıklığı da katılımı etkiliyor. Öğretmenlerimiz teşvik ediyor, ama yine de izleyici sayısı düşük. Tanıtım için ‘Welcome Parti’ düzenledik, büyük bir stant kurduk ve sosyal medyada aktif olduk. Postlar attık, tanıtım broşürleri dağıttık ve standta insanlarla uzun uzun konuştuk. Denemek isteyenleri davet ettik ve sonuçta böyle bir ekip oluşturduk. Pandemi döneminde üniversitedeki ilk yılımda, bazı diyaloglar içime sinmediği için gizlice yazmaya başladım ve yazdıklarım beğenildi. Skeç ‘Perestiş’ adını aldı ve taparcasına sevmek anlamına gelen bu kelimeyle geçen yıl Kadınlar Günü’nde sahnelemeyi düşündük ama deprem nedeniyle gerçekleşmedi. Bu yıl orijinal bir oyun yapma fikri aklıma geldi

Ödevlerden kastın nedir? Ne gibi ödevler veriliyor üyelere, senin deyiminle aktif üyelere?

Tiyatro Kulübümüzde kitap okuma geleneği var, ama bazen önerildiği halde asla ısrar edilmiyor. Son dönem oldukça yoğundu çünkü önerilen aktiviteleri tamamlamak zordu. Tekerlemeleri ezberleme, diksiyonu geliştirme, ritmik konuşmalar yazma gibi etkinliklerle uğraştık. Ayrıca müzik eğitimi aldık ve tiyatro oyunları izledik. Skeç yazma ve müzikallerin analizini yapma gibi ödevler de verildi

Tiyatro Kulübü olarak kendi içinizde ne gibi etkinlikler yapıyorsunuz?

Tiyatro Kulübü’nde eğitim alıyoruz ve sosyal etkinlikler düzenliyoruz. Eğitimlerde diksiyon, sahne yürüyüşü gibi konuları işliyoruz. Ayrıca farklı tarzlarda müziklerle doğaçlama yaparak kendimizi geliştiriyoruz. Seyirci olarak tiyatro oyunlarını izleyerek deneyim kazanıyoruz. Ekip olarak geziler yapıyor, etkinlikler düzenliyoruz. Aziz Nesin Vakfı’na giderek çocuklarla vakit geçiriyor, onlar için etkinlikler yapıyoruz. Bu deneyimler sayesinde hem kendimizi hem de topluluğumuzu daha iyi tanıyoruz.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Sanata ihtiyacımız var, özellikle de zor zamanlarda. Tiyatro, sinema, kitaplar… Bunlar insanı ruhsal olarak iyileştiriyor. Benim için Tiyatro Kulübü, sadece mezun olacağım yer değil, aynı zamanda aidiyet hissi ve unutulmaz anılarla dolu bir deneyim oldu. Burada harika insanlarla tanıştım, dostluklar kurdum. Hiç takım sporu yapmamış biri olmama rağmen, burada takım ruhunu öğrendim. Bir işin altından kalkacak ekibin olduğunu bilmek, gerçekten büyük bir güven veriyor. Tiyatro Kulübü’ne katılmak, sadece oyunculuk için değil, aynı zamanda kişisel gelişim için de harika bir fırsat. İlk başta sunum yapmaktan korkan biri olarak, şimdi hiç zorlanmıyorum. Burada kazandığım deneyimler, hayatımın her alanında bana çok şey kattı. Eğer tiyatroya adım atmak istiyorsanız bu kulüp size ilham olabilir. Ayrıca, diğer tiyatro kulüplerine de göz atmanızı tavsiye ederim. Gerçekten harika bir yolculuk olabilir. Bu Tiyatro Kulübü 2011 yılında kurulmuş olmasından dolayı köklü bir geçmişe sahip. 13 yıldır ayakları yere sağlam basarak ilerliyor ve daha da ileriye gideceğine inanıyorum. Bu kulüp, sadece bir grup insanın bir araya gelmesinden ibaret değil, aynı zamanda bir aile gibi. Burada edindiğim dostluklar ve deneyimler hayatım boyunca unutmayacağım anılar olarak kalacak. Tiyatro Kulübü sadece sahneye çıkmak için değil, aynı zamanda kendimizi keşfetmek ve geliştirmek için de bir fırsat sunuyor. Bu yüzden herkese tiyatroya adım atmalarını ve bu harika deneyimi yaşamalarını tavsiye ederim.