Notre Dame’ın çanları Arter’de çalıyor

Sanatçı Bill Fontana, Notre Dame Katedrali’nde yer alan ve 2019’daki yangınla sessizliğe bürünen 10 adet dev çanın seslerini Arter’de sanatseverlerle buluşturuyor.

Dolapdere’deki Arter Galeri yeni sezona Bill Fontana’nın ‘Sessiz Yankılar: Notre-Dame’ adlı ses yerleştirmesiyle başladı. Fontana, Arter ziyaretçisinin aşina olduğu bir isim. Zira yine aynı mekanda sanatçının ‘İo’nun Yeni Sesler’ isimli ses/video yerleştirmesi mart ayında meraklılarıyla buluşmuştu. O da aynı yeni sergi gibi, 4 Aralık’a kadar ziyaret edilebilecek. Bilenler biliyor ama tanımayanlar için önce Bill Fontana’nın kim olduğunu anlatarak yazıma başlayayım, sonra da sergi ve bu serginin bizlere ne anlatmak istediğiyle devam edeyim.

 

Ses alanında öncü işler  yapıyor

75 yaşındaki Amerikalı Bill Fontana, 40 yılı aşkın süreye yayılan sanat pratiği boyunca ürettiği, ses alanındaki öncü araştırmaları ve çalışmalarıyla tanınıyor. Görsel ve mimari mekanlara ilişkin algılarımızla etkileşim kuran sanatçı, bunları dönüştürmek için sesi heykel gibi kullanıyor. Böylece dinleyicinin zihninde görsel bir çağrışım alanı yaratıyor. Eserlerin de akustik mikrofonlar, sualtı sensörleri (hidrofonlar) ve yapısal/materyal sensörler (ivmeölçerler) kullanıyor. Yapıtları Tate Modern, Whitney Museum of American Art, San Francisco Museum of Modern Art’ın da aralarında dünyaca ünlü müzelerde sergilenen Fontana, aynı zamanda kamusal sanat çalışmaları ve radyo projeleri de gerçekleştiriyor. Bu arada kendisi, 2013 yılında dijital yaratıcılığı yeni boyutlara taşıyan ‘Prix Ars Electronica Collide@Cern’ ödülünün de sahibi. Fontana’nın aynı yıl misafir sanatçı programı dahilinde katıldığı ve Cern’de görev yapan bir kozmologla birlikte ürettiği ‘Akustik Zaman Yolculuğu’ isimli projesi, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nı dünyanın en büyük akustik enstrümanına dönüştürdüğü de biliniyor.

 

Paris’ten sonra İstanbul’da

Gelelim sanatçının Arter’deki ‘Sessiz Yankılar: Notre Dame’ isimli sergisine… Bill Fontana’nın, ilk gösterimi 7 Haziran’da Centre Pompidou’da gerçekleştirilen ‘Sessiz Yankılar: Notre-Dame’ isimli sergisi, Paris’teki Notre-Dame Katedrali’nde yer alan ve 2019’daki yangın neticesinde sessizliğe bürünen 10 adet dev çanın seslerini yeniden sanatseverlerle buluşuyor. Sanatçının, çanların Paris’in ortam seslerine karşılık veren titreşimlerini kaydettiği ve kendine özgü tarzıyla insan kulağının işitebileceği hale getirdiği eser, bu mistik sesleri canlı bir bağlantıyla Paris’ten İstanbul’a taşıyor ve Arter, Centre Pompidou’dan sonra projeye ev sahipliği yapan dünya müzelerinin ilki oluyor.

 

Fontana eseri nasıl yaptığını anlattı

Melih Fereli küratörlüğündeki sergi için Türkiye’ye gelen Bill Fontana, geçen hafta katıldığı basın toplantısında eseriyle ilgili şöyle konuşuyor: “Notre Dame ile geçmişim 1994’e dayanıyor, o dönem Paris’te başka bir proje yapıyordum. Kültür Bakanlığı desteğiyle, Paris’in Arc de Tromphe’dan görülen 16 farklı noktasına canlı yayın yapabilmek adına mikrofonlar yerleştirme izni almıştım. Bu noktalardan biri Notre Dame’dı. Katedral ile ilgili ilk deneyimim bu olmuştu. Şimdi ise Notre Dame’a geri döndüğümde girdiğim yer bir inşaat sahası. Katedralin çatısı yerinde değil, iç mekan tamamen iskelelerle kaplı; dev boyutta bir inşaat mevcut. Öte yandan çan kuleleri hala yerinde. Bu alana erişebilmek benim için büyük bir ayrıcalık. Burada olup biten tüm tarihi gözümde canlandırabiliyorum.

 

Notre Dame’daki yangının fotoğraflarını gördüğümde, çan kulelerinin mucizevi şekilde yangından kurtulduğunu gördüm. Kulelerdeki çanların da aynı şekilde kurtulduğunu öğrenince, çan kulelerine erişim sağlama şansım olursa çanlara ivme ölçerler bağlayarak, bu çanların tüm bu zaman boyunca gizlice tınladıklarını bu etkileyici ve basit olguyu görebileceğimizi keşfettim. Elbette bunu duymak mümkün değildi. Çanların etrafındaki kuşaklar, ivme ölçerleri çanlara bağlıyor. İşin temeli gayet basit: Çanlar serbest salınımda titreşmek için tasarlanmışlar. Notre Dame çevresini saran, ortam seslerini içeren ses alanı ise pek çok farklı frekansın birleşiminden oluşuyor. Frekans ve çevre sesleri, çanın armonik tınısıyla örtüştüğünde çan bu frekansta içten içe titremeye başlıyor. Bu titreşim çandan havaya yayılmadığı için kulakla algılanamıyor. Ama bu çalışmayla herkes duyabiliyor.”

 

Anda kalmak mümkün mü?

Toplantı sırasında bir dönem Budist rahiplerle vakit geçirdiğini anlatan Bill Fontana, deneyimlerini de paylaştı ve bence çanların sırrı da buradan geliyor. Sanatçı, ne geçmiş ne gelecek şimdiki zamanın önemini çanın sesiyle bağdaştırıyor. Bu sergiyi gezenlerden istediği, dışarıda ne olduğundan çok bu anda kendiyle baş başa kalması… İki mekana yayılan (biri video gösterisiyle karanlık odada) ses heykel başladığında ben sanki siren sesi de duyuyorum. Aklıma 10 Kasım’lar ve hüzün geliyor. Sonra çan sesine kulaklarım daha fazla alışıyor. İşin ilginci bir gazeteci daha benim yaptığım yorumu küratör Melih Fereli’ye yapmış. Arter, Centre Pompidou’dan sonra projeye ev sahipliği yapan dünya müzelerinin ilki olduğu için merak ediyorum; daha sonra gideceği ülkelerde acaba sesler neye benzetilecek? Zira bence toplumlarla, sosyal olgu ve olaylarla herkes aynı sesi farklı işitiyor.