02 Ağu “Meslek yüksekokulları ülkenin kalkınmasında çok önemli role sahip”
İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi ve Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Bahtişen Kavak, meslek yüksekokuluna dair merak edilen soruları yanıtladı.
Haber & Fotoğraf: Sudenaz Büyükdoğan
Öncelikle Meslek Yüksekokulu’nu tanıyabilmemiz açısından MYO nedir, neler yapar, öğrenciler neden MYO bölümlerini seçmeliler?
Meslek yüksekokulları Türkiye’deki üretim sektörünün ara elemanlarını yetiştiriyorlar ve gerçekten çok önemliler. Meslek yüksekokulunda kaliteli eleman yetiştirmek, mezun etmek, sektörü kalkındırmada çok önemli. Bizde özellikle 35 program var ve bunlar sosyal, teknik ve sağlık olarak üçe ayrılıyor. Buralardan hakikaten kaliteli öğrenci yetişiyor ve meslek yüksekokulları bu anlamda çok önemli bir misyon yükleniyorlar. Biliyorsunuz ki fakültelerden 4 yıllık mezun olanlar hemen bir kariyer arayışına geçiyorlar. Hemen bir müdür olalım, bir yönetici olalım istiyorlar fakat meslek yüksekokulundan mezun olanlar daha sektöre yönelik, daha iş başı eğitimiyle yetişen insanlar oldukları için ülke kalkınmasında çok önemli role sahip. Onun için de meslek yüksekokullarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Uzun yıllardır MYO müdürlüğü yapıyorsunuz. Peki, MYO müdürlüğü süreciniz nasıl gerçekleşti, bu süreçte ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Ben Hacettepe kökenli bir insanım. O yüzden Arel Üniversitesi’ne gelirken meslek yüksekokullarıyla meşgul olmak, onlara biraz emek vermek istiyorum diyerek geldim. Esasen zorlukla çok karşılaşmadım fakat meslek yüksekokulu öğrencisi tabii çok farklı. Ben hiç görmemiştim, meslek yüksekokulu öğrencisine ne ders anlattım ne de herhangi bir yöneticilik yaptım. İlk defa İstanbul Arel Üniversitesi’nde yapıyorum ve buradaki eğitimi çok kaliteli buldum. Burada başladıktan sonra MYO’larda yapılması gereken en önemli işlerden birinin çift ana dal protokolleri olması gerektiğini düşündük. Bir diğer önemli husus ise iş yerinde eğitim, buna resmi dil olarak işletmede eğitim deniliyor. 5-6 bölümde iş yerinde eğitime başlıyoruz. Bayağı bir çap protokolü yani çift ana dal programı geliştirdik. Ona yakın program arasında çift ana dal yaptık ve genel olarak eğitim programlarının müfredatlarını dış danışmanlar kanalıyla gözden geçirdik, tekrar yeniledik. Hala daha o yenilenme süreci devam ediyor ve bu çerçevede bir zorlukla karşılaştığımı düşünmüyorum ama tabii ki MYO değişik ve öğrencisi de farklı. Belki belli ölçüde hocası da farklı. Akademik kısımda olmamam benim belki en zorlandığım kısım olabilir. Çünkü benim kendimi de beslemem gerekiyor akademik olarak. Ama tabii beslenmekten de uzak kalmıyorum hala TÜBİTAK projeleriyle meşgul oluyorum ve hala yayın yapıyorum. Dolayısıyla öncelikle biz akademisyeniz sonrasında yöneticiyiz. Onun için akademisyen olarak desteklemem iz, beslenmemiz gerekiyor kendimizi.
Meslek Yüksekokulu’nun lisans bölümlerine kıyasla daha meslek ve sektör odaklı olduğunu biliyoruz. Bir MYO müdürü olarak MYO bölümlerinin lisans bölümlerinden farkı nedir?
MYO bölümlerinin lisans bölümlerinden farkı, aldıkları eğitimin çok daha işe yönelik olmasıdır. Mesela sadece burada staj dersi çok önemlidir. Yani majör öneme sahiptir ama lisansta belki o kadar değildir. Çünkü lisans bölümleri ve fakülteler daha çok düşünmeyi öğreten, daha akademik yaklaşmayı gerektiren yerlerdir ama meslek yüksekokulları doğrudan sektöre insan yetiştirir. İstanbul Arel Üniversitesi’nde bir kere kaliteli eğitim veriliyor. Bu kaliteli eğitimin üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle buradaki hocaların hakikaten alanlarında çok yetkin olduğunu gördüm. Hocalarımız son derece yetkin ve Meslek Yüksekokulu’na hizmet vermeye ve Meslek Yüksekokulu’nu belli bir yere getirmeye gönül veriyorlar.
MYO bölümlerinden mezun olan öğrencilerin genellikle hangi kariyer yollarını takip ettiklerini gözlemliyorsunuz?
Öğrencilerinizi mezuniyet sonrası iş hayatına hazırlamak için nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz? Öğrencilerimiz DGS’ye çok hevesleniyorlar. Diyelim ki herhangi 2 yıllık eğitimde olan öğrenci 4 yıllığa geçmek istiyorum diyor. Kariyeri oraya geçmek olabiliyor veya sektöre gitmek olabiliyor. Dikey geçiş sınavlarıyla birlikte fakülteye geçebiliyorlar o da bir kariyer olanağı fakat şunu da söyleyebilirim ki 2 yıllık mezunlar çok daha işe yönelik olduğu için aslında rekabet avantajları daha yüksek oluyor. Neden, çünkü bizim gelişmekte olan ülke olmamız sebebiyle lisans mezunları mezun olduktan sonra aşağı yukarı meslek yüksek okullarıyla aynı işlere talip oluyorlar. Ama sektördeki işveren daha çok meslek yüksekokulu mezununu tercih ediyor. Çünkü daha az ücretle çalıştırabiliyor ve daha yetenekli buluyor belki. Çünkü lisans bölümünden mezun olan öğrencinin beklentisi daha yüksek oluyor. Orada işe başladım ama yarın ustabaşılık isterim diyor ama meslek yüksek okulundan giden zaten nasıl gittiği belli ve belli bir süre sonra orada şunu da söyleyeyim, 2 yıllık mezuniyetten sonra teknik eleman olarak başladıkları yerlerde kariyer yapmaları çok mümkün. Çünkü gerçekten yetenekli ve donanımlı gidiyorlar. Daha donanımlı gittikleri için işveren tarafından oradaki yükselmeleri de tercih edilebiliyor.
MYO alanında İstanbul Arel Üniversitesi’ni nerede görüyorsunuz, sizce okulumuzu diğer üniversitelerden ayıran nedir? Öğrenciler meslek yüksekokulu olarak neden İstanbul Arel Üniversitesi’ni tercih etmeli?
İstanbul Arel Üniversitesi’nde bir kere kaliteli eğitim veriliyor. Bu kaliteli eğitimin üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle buradaki hocaların hakikaten alanlarında çok yetkin olduğunu gördüm. Hocalarımız son derece yetkin ve meslek yüksekokuluna hizmet vermeye ve meslek yüksekokulunu belli bir yere getirmeye gönül veriyorlar. İstanbul Arel Üniversitesi’nin kalite olarak bir kere diğerlerinden çok daha iyi olduğuna inanıyorum.
Mezunlarımızın iş bulma oranları ve kariyer başarıları hakkında ne düşünüyorsunuz? Okulumuzda mezunlara ne tür iş imkanları sunuluyor?
Moda bölümünden mezun olan bir öğrencimiz çok tanınan bir modacı şu anda. Danışma kurulu yaptığımızda öyle insanlarımız geliyor ki buradan mezun olmuş, insan çok gurur duyuyor. Okulunu bitirmiş ve ya bitirmemiş olsa da sadece iki yıllık eğitimden aldıklarıyla çok başarılı yerlere geldiklerini görüyoruz. Kariyerleri gayet iyi gidiyor. Geri bildirimlerimiz onu gösteriyor. Mezunlarımızla yaptığımız bir toplantıyı hatırlıyorum. Gelenlerin hepsi iş sahibiydi. 2 yıllık bölümlerden mezun olup iş bulmak isteyenlerin hepsi aşağı yukarı iş buluyorlar. Bu çok büyük bir oran, bu konuda hiç mütevazı olmuyorum.
Okulumuzdaki öğrenci toplulukları ve kulüpleri, öğrencilerin akademik ve sosyal gelişimlerine nasıl katkıda bulunuyor?
Öğrenci kulüpleri üniversite eğitiminde bana göre çok önemlidir fakat 2 yıllıklar için maalesef bu çok fazla etkili olamıyor. Neden çünkü 2 yıl çok kısa bir süre. Öğrenci birinci yılda geliyor, ikinci yılın sonunda gidiyor ve lisans eğitiminde öğrenci birinci yılda gelir, biraz dinlenir, ikinci yılda hafif hafif eğitime başlar, kulüplerle tanışır. O daha çok lisans eğitiminde olan ve öğrenciyi çok geliştiren bir şey fakat biz yine de kulüplere katılmaları için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bizim hocalarımızdan önemli sayıda kulüp yöneticisi olan var. Mesela Kalite Yöneticisi Kulübü, Adalet Kulübü şu anda ilk aklıma gelenler. Buradaki hocalar meslek yüksekokulu öğrencisini de oraya katmaya çalışıyorlar. Bu anlamda Kariyer Günleri’ne çok önem veriyoruz. Kariyer Günleri’ne gelen meslek yüksekokulu öğrencisini mutlaka markalarla buluşturuyoruz ve orada da kulüplerin faaliyetleriyle birleşiyor ve öğrenci için de çok iyi oluyor, çok büyük bir avantaj sağlıyor. Okulunu bitirmiş ve ya bitirmemiş olsa da sadece iki yıllık eğitimden aldıklarıyla çok başarılı yerlere geldiklerini görüyoruz. Kariyerleri gayet iyi gidiyor. Geri bildirimlerimiz onu gösteriyor. Mezunlarımızla yaptığımız bir toplantıyı hatırlıyorum. Gelenlerin hepsi iş sahibiydi. 2 yıllık bölümlerden mezun olup iş bulmak isteyenlerin hepsi aşağı yukarı iş buluyorlar. Bu çok büyük bir oran, bu konuda hiç mütevazı olmuyorum.
Meslek yüksekokullarının en temel sorunlarından biri, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş imkânının sağlanmış olması olarak değerlendiriliyor, siz buna katılıyor musunuz?
Çok zor bir soru ama şu anda yok, o kaldırıldı. Herkes sınava giriyor. Aslında onların öncelikli olarak gelmesinde fayda görüyorum. Fakat hepsi için olmayabilir bu durum çünkü burada doğrudan sektöre insan yetiştiriyoruz. Dolayısıyla alttan eğitimli gelmesi bazı alanlar için çok iyi olabilir. Mesela sosyal bilimler için değil de teknik alan için, sağlıktaki birtakım programlar için olabilir. Yani onlara bir öncelik verilmeli ama oradan her mezun olan da meslek yüksek okuluna sınavsız gelmemeli. Çünkü üniversite sınavlarının öğrenci seçiminde belli bir güvenilirlik düzeyine sahip olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla mesela ilk yirmi kişi mezun ediyorsa teknik lise, oradaki ilk beşe giren, altıya giren veya ilk üçe giren buraya sınavsız gelmeli ama diğerleri bir sınava girmeli diye düşünüyorum. Her mezun olanın buraya gelmesine katılmıyorum.
Meslek yüksekokullarında giderek büyüyen sorunlardan bir diğeri de öğretim elemanı teminidir. Bu sorun hem nitel hem de nicel boyutta önem arz etmektedir? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Şimdi şöyle, meslek yüksekokulunda biliyorsunuz ki aslında öğretim üyesi istihdam edilebilir. Yani doktor öğretim üyesi, doçent, profesör hepsi uygundur. Çünkü üniversitelerin bir parçası ancak diğer taraftan da 2 yıllık bölümler hazırlayıcı olduğu için bir profesörü doyurmayabilir. Burada öğretim görevlisi 2547 sayılı kanun ile belirlenen tezli yüksek lisans yapmış olması gerekiyor. Şu ana kadar İstanbul Arel Üniversitesi’nde biz bu kaliteyi takip ediyoruz ve ben bu açıdan İstanbul Arel Üniversitesi’nin öğretim elemanlarının oldukça kaliteli olduğunu düşünüyorum. Burada da doktorasını yapan hocalarımızdan doktor, öğretim üyesi olan hocalarımız var. Onların da İstanbul Arel Üniversitesi Meslek Yüksekokulu için çok faydalı olduğunu düşünüyorum fakat tamamının öğretim üyesi olması çok doğru bir yaklaşım olmayabilir. Yani daha sektörden gelen, daha deneyimli hocaları tercih edebiliyoruz. Mesela aklıma şu geliyor, anestezide 20 yıl çalışmış, gerekli eğitimini almış olan hocayı aldığımız zaman sektördeki eğitimini buraya daha rahat aktarabiliyor. Fakat bize teorik olarak zengin öğretim üyeleri de gerekiyor tabii.
Meslek yüksekokullarındaki ders programları; dinamik bir yapıda, yerel, ulusal ve uluslararası iş piyasalarının ihtiyaçları dikkate alınarak, güncel ve teknolojiye uygun olacak şekilde gözden geçirilerek düzenleniyor mu?
Kesinlikle düzenleniyor, şöyle ki ulusal alanda özellikle tüm okulların programlarına bakılıyor. Bu konuda çok titiz davranıyoruz. Müfredatı sürekli yenilemek çok iyi bir şey değil fakat biz göz ucuyla mutlaka bakıyoruz. Örneğin Grafik Bölümünde hangi dersler veriliyorsa, programında değil, buna başka üniversitelerdeki hocalardan, meslek yüksekokullarından da görüş alarak karar veriyoruz. Onlarda hangi dersler var, bakıyoruz. Uluslararası müfredatlara çok bakamıyoruz çünkü oraya bakarsak eğer kendi piyasa ve okul uyumunu gözden kaçırmış oluruz. Uluslararası piyasaya değil de ulusal piyasaya adam yetiştirdiğimiz için uluslararasını göz ucuyla takip ediyoruz, birçok bölüm için bunu yapıyoruz fakat daha çok ulusal odakla gidiyoruz. Uluslararası alanda olunca dil çok öne çıkıyor. En azından dünyadaki ortak dil İngilizce ve bu İngilizceyi iyi düzeyli öğretecek kadromuz var ama bunun için hazırlık eğitimi veya öğrencilerin kendilerini geliştirmeleri gerekiyor. Ama 2 yıllığa gelen öğrencilerin bazıları var, mesela Sivil Havacılık diyelim. Havacılıkla ilgili 3 bölümümüz var Uçak Teknolojileri, Sivil Havacılık ve Yer Hizmetlerinden oluşan. Havacılık İşletmeleri diye bir ders var mesela dil çok gerekiyor bu bölümlere ama bir bankacılık, sigortacılıktaki öğrenci uluslararası alanda yetişemiyor. Yani kabin hizmetleri uluslararası standartlarda gelişiyor ama bir bankacılık, sigortacılık o düzeyde uluslararasılaşma yok. Fakat dile çok önem veriyoruz. Mütevelli heyeti başkanımız özellikle çok önem veriyor bu işe, dolayısıyla hazırlık biriminde, Yabancı Diller Yüksekokulu’nda yeniden yapılanmaya gittik ve uygulamaya soktuk, inşallah iyi sonuçlar alacağız. İş yerinde eğitimi daha da geliştirmek istiyoruz. MYO’da 4-5 bölümle başladık. Daha sonra daha fazla bölüme bunu aktarmak istiyoruz. Kaliteyi mümkün olduğu kadar yani eğitim kalitesini mümkün olduğu kadar iyi tutmak istiyoruz. Stajların iyi yapılmasını sağlamaya çalışıyoruz ve MYO’daki öğrencinin farkındalığı daha yüksek, kültürü daha yüksek bir şekilde mezun olmasını sağlıyoruz.
Meslek Yüksekokulu’nun asıl kampüsü Sefaköy Yerleşkesiydi. Talihsiz bir kaza sonucu kampüs yıkıldı ve öğrenciler Tepekent Kemal Gözükara Yerleşkesine geçmek durumunda kaldılar. Böyle bir kriz durumunda süreci nasıl yönettiniz, sizce Tepekent ve Sefaköy yerleşkeleri arasındaki farklar, avantajlar veya dezavantajlar neler?
Çok tatlı bir soru, gerçekten o süreci yönetmek bizim için sıkıntıydı. Şöyle Tepekent Kemal Gözükara ve Cevizlibağ olmak üzere iki kampüsümüz var. Cevizlibağ’da daha önce Tıp Fakültesi’nin laboratuvarları kurulduğu için sağlık bölümlerini buraya almayı düşündük ve buraya aldık. Teknik ve sosyal bölümleri Tepekent Kampüsüne yerleştirdik çünkü orada makine, mekantronik, elektrik, elektronik gibi laboratuvarlar hazırdı ama belli bir süre sonra Cevizlibağ yerleşkemizde gerekli olan düzenlemeleri yapıp uygun hâle getirdik ve ikinci öğretim programlarını da Cevizlibağ yerleşkemize taşıdık. Sonuç olarak süreci öğrencilerimizle kolektif olarak atlattık. Bundan dolayı buradan öğrencilerime teşekkür ediyorum. Bunu da kısa sürede yönetebildik.
Şu anda Sefaköy Yerleşkesi ne durumda ne zaman açılması planlanıyor?
Sefaköy Kampüsümüzde iki blok vardı ve şu anda D blokta eğitim devam ediyor. Diğer bloklar yapılıyor, mütevelli heyeti başkanımızla konuştuk, sağ olsun bize bilgi veriyor. Biliyorsunuz orada gerçekten talihsiz bir kaza oldu. Bir başka inşaat yapılırken bizim binaya zarar verdi ve dolayısıyla orada temel birtakım yasal şeyler oluyor, onları da hallettiler, başlıyor. Umuyorum 1-1.5 sene sonra bitecek ve meslek yüksekokulu tekrar oraya dönecek.
Son olarak, MYO olarak gelecek zaman için hedefleriniz ve planlarınız nedir?
Şöyle ki, acaba dili daha nasıl geliştirebiliriz diye bir hedefimiz var. İkincisi, iş yerinde eğitimi daha da geliştirmek istiyoruz. MYO’da 4-5 bölümle başladık. Daha sonra daha fazla bölüme bunu aktarmak istiyoruz. Kaliteyi mümkün olduğu kadar yani eğitim kalitesini mümkün olduğu kadar iyi tutmak istiyoruz. Stajların iyi yapılmasını sağlamaya çalışıyoruz ve MYO’daki öğrencinin farkındalığı daha yüksek, kültürü daha yüksek bir şekilde mezun olmasını sağlıyoruz. Bunu da şöyle söylemek istiyorum, birçok seçmeli ders koyuyoruz. 2 yıl olmasına rağmen sanatla ve sporla ilgili birçok seçmeli ders koyduk. Bu dersler de çok daha yoğun bir şekilde sanatla, kültürle, sporla ilgili yani bir bireyin gelişmesini topyekûn sağlayabilecek şekilde düzenledik. Sadece iş yerinde eğitimle teknik olarak öğreneceğinin yanı sıra öğrencinin donanımlı olarak mezun olmasını çok arzu ediyorum ve hedefim şu, gerçekten sektörde İstanbul Arel Üniversitesi Meslek Yüksekokulu mezununun aranıyor olması. Mesela şöyle bir geri bildirim aldım ben geçenlerde, Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri’nden bir öğrenci alanla ilgili bir yere gidince İstanbul Arel Üniversitesi’nden mi geliyorsunuz deniyormuş. Uçak Teknolojileri programında, sağlık alanında da aynı geri bildirimleri alıyorum. Yani piyasadan çok iyi geri bildirimler alıyoruz ve bunun artmasını istiyorum. Tabi ki çok önemli ve takip ediyoruz.
Son olarak, sizin aktarmak istediğiniz ya da öğrencilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Öğrencilerle tek tek ilgilenmek bizim görevimiz. Ben her birine çok teşekkür ediyorum. Yani MYO öğrencisi çok kıymetli, onlara çok değer veriyorum. Onların bir kere bu üniversitede sevildiklerini sayıldıklarını bilmelerini istiyorum. Hem hocaları hem de yöneticiler tarafından, üst yönetim de çok değer veriyor. Seviliyorlar, sayılıyorlar ve piyasaya gittiklerinde yani buradan mezun olduklarında asla İstanbul Arel Üniversitesi kimliklerini bırakmamalarını rica ediyorum. Kesinlikle bu çok önemli ve İstanbul Arel Üniversitesi ailesi olmak böyle bir şey ve her birine çok saygı ve sevgi duyuyoruz.