08 Şub “Canlısına ulaşamıyorsak en azından ölüsünü alalım”
İstanbul Arel Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Radyo ve Televizyon Programcılığı 2. sınıf öğrencisi Fatma Didar Yıldırım, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7.7’lik depremin etkilediği şehirlerden Adıyaman’da enkaz altından kurtulan şanslı depremzedelerden. Geçtiğimiz yaz Arel Medya’da stajyer olan Yıldırım, enkaz altında yaşadıklarını ve Adıyaman’daki durumu Arel Medya’ya anlattı. İki gün boyunca yardımın gelmediğini belirten Yıldırım, AFAD, polis ve jandarmanın orada bulunmadığını ve insanların resmen ölüme terk edildiğini söyledi. Bugün yani üçüncü gün itibariyle ise yardımların ulaştığını ve çalışmaların başladığını belirterek insanların şu anki psikolojisinin “canlısına ulaşamıyorsak en azından ölüsünü alalım” şeklinde olduğunu belirtti.
Deprem anında neredeydiniz ve o an neler yaşadınız?
Ben Fatma Didar Yıldırım, 22 yaşındayım, Adıyamanlıyım. Deprem anında ben uyanıktım. 4-4.30 saatleri sıralarında oldu deprem. Ama annem ve kız kardeşim uyuyordu. Biz çocuk odasında üçümüz yan yana uyuyorduk. Annemle kız kardeşim bazada, ben yerde uyuyordum. Deprem başlayınca hepimiz yere kapaklandık, birbirimize sarıldık. Zaten deprem olmaya başladığından itibaren bina üstümüze çökmeye başladı. Bina çöktükten sonra da binanın içinde sıkıştık.
Enkazdan kurtulduktan sonra ne yapmaya başladınız ilk saatlerde?
Annem, kız kardeşim ve ben yan yana uyuyorduk. Tavan üstümüze çöktü. Önce kız kardeşim çıktı. Bir saat sonra da enkazdan ben çıktım ama AFAD ekibi falan olmadığı için bizi komşular çıkarttı. Annemi 6-7 saat sonra enkazdan yine komşular çıkarttı. Enkazdan çıktıktan sonra aşırı derecede yağmur vardı. Biz hepimiz sadece sokakta durduk. Yani ayağımızda çorap yok, ayakkabı yok, üstümüze kıyafet yok. O yağmurun altında insanları kurtarmaya çalıştık kendi çabalarımızla. Yani kurtarabildiklerimizi kurtardık, kurtaramadıklarımız da kaldı. Bugün depremin üçüncü günü. Hala AFAD gelmemişti ama bugün sabah gelmeye başladılar. Biz yaklaşık iki buçuk gündür burada kimsesiziz. Hiç kimse yardıma gelmiyordu. Bugün gelip yeni yeni çalışmalara başladılar.
Depremin ilk günü nasıl geçti? Özelikle de geceyi nasıl geçirdiniz?
Depremin olduğu ilk gece biz sokaktaydık. İnsanları kurtarmaya çalışıyorduk. Enkazda kalanlardan çıkartabileceklerimizi çıkartmaya çalışıyorduk. Sonra bir servis geldi, sağ olsun. O servisin içine girdik. Yaklaşık 30 kişi falan bir servisin içindeydik. Orada bekledik. Sabah olduğunda da yine enkazın olduğu taraflara doğru gittik. İnsanları kurtarmaya çalıştık kendi çabamızla.
Orada en çok neye ihtiyaç duruyor insanlar, neler eksik?
Depremin ikinci gününde bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler su, yemek ve battaniyeydi. Aşırı derecede yağmur vardı. Hava çok soğuktu ve barınabileceğimiz hiçbir yer yoktu. Bu yüzden en çok ihtiyaç duyulan şeylerden bir tanesi battaniye, ısınmak için.
Örneğin İstanbul’da yaşayan herkes bu şehirde bir gün büyük bir deprem olacağını bilir. Peki orada insanlar bölgenin deprem durumu hakkında ne düşünüyordu?
Burada Karadağ var. Karadağ’ın orada bir fay hattı var ve yıllardır o fay hattının oynamadığını söylüyorlardı. Zaten onun bir gün büyük bir depreme, büyük bir yıkıma sebep olacağını biliyorduk. Ama bu kadarını biz de tahmin etmiyorduk açıkçası. O fay hattının oynadığını düşünüyoruz. Ancak şu anda herhangi bir şekilde medyaya ulaşamadığımız için yani telefonlar burada çekmiyor hiçbir şekilde. Çekse bile şarjlarımız yok, telefonlarımızı şarj edemiyoruz, medyaya ulaşamıyoruz. Onun için ne olduğunu ne bittiğini biz de tam olarak bilmiyoruz.
Deprem süresinde sosyal medya sizin psikolojimizi nasıl etkiledi?
İlk iki gün boyunca internetimiz yoktu. Telefonlarımız çekmiyordu, çekse bile şarjımız olmadığı için medyada ya da sosyal medyada herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Ama sonradan baktığımda sosyal medyaya ya da medyaya yansıtılanların gerçek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü dün şehrin çıkışından merkeze kadar yani kendi evimin enkazına kadar yürüyerek gittim. Adıyaman’da sağlam bina yok. Hepsi enkaz ve hiçbir müdahale yapılmadı. Üçüncü gün müdahale yapıldı. İki gün boyunca o enkazlar öylece bırakıldı. Yani iki gün boyunca o enkazın altındaki insanlar resmen ölüme terk edildi. O enkazlar onların mezarı oldu. İki gün boyunca hiçbir şekilde AFAD, polis, jandarma o enkazların başında durmadı. Adıyaman sahipsiz bırakıldı. Medyaya ne yansıtılıyorsa hepsi yalan.
Şu an için insanların morali nasıl? Kimsesiz kaldıkları hissi var mı ve bu his yavaş yavaş dağılıyor mu?
Şu an için insanların psikolojisi “canlısına ulaşamıyorsak en azından ölüsünü alalım” şeklinde. Herkes şok halinde. Yani insanlar şu an sadece enkaz altındaki akrabalarını düşünüyorlar ve bir şekilde yaşama tutunmaya çalışıyoruz burada. Çünkü hava çok soğuk, iki gün boyunca yemek gelmedi ve hepimiz açtık, su yoktu. İki gün boyunca biz burada ölüme terk edildik. Bir şekilde başımızın çaresine bakmaya çalıştık. İnsanlar şu an sadece kendi akrabalarından haber bekliyor.
Unutamadığın an ve anlar var mı?
En unutamadığım an annemin enkazda kaldığı zamandı. Kız kardeşim enkaz altında kalmadı, hemen çıktı. Ama annemle ben enkaz altında kaldık. Benim ayaklarıma kolon düşmüştü. Ben zor bir şekilde, zor bela aradan sıyrıldım, çıktım. Ancak annemi orada bırakmak zorunda kaldım. Çünkü annemi çıkartamadım. Annem bayağı sıkışmıştı. Annem 6-7 saat boyunca o enkazdaydı ve ben annemle gidip konuşuyordum çünkü sesi geliyordu ama çıkartamıyordum. Herhangi bir artçı depremde annemin ölme olasılığını düşündüm. O beni çok zorladı.
Bir de deprem olmaya başladığından itibaren teyzemlere seslenmeye başladık. Biz çocuk odasına uyuyorduk, teyzemler oturma odasında. Bir şekilde onların sesini duymaya çalıştık ama hiçbir şekilde seslerini duyamadık. Yani ben enkazdan çıktıktan sonra da ön tarafa gidip bayağı bir seslendim ama binanın ön tarafı komple yıkıldığı için hiçbir şekilde ses duyamadık onlardan. Bu anlar zihnimden çıkmıyor.