Botter Apartmanı’nda hüzün ve umut bir arada

Ayşe Övür ile son yayımlanan romanı Botter Apartmanı üzerine konuştuk. “Hüznün ve umudun bir arada” olduğu roman, adını Beyoğlu’nun en önemli mimari yapılarından biri olan Botter Apartmanı’ndan alıyor.

Haber: Tuğba Tura

Botter Apartmanı, 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan Art Nouveau sanat akımına uygun olarak İstanbul’da inşa edilmiş ilk yapı olma özelliği taşıyor. 1901 yılında inşası tamamlanan bina, II. Abdülhamit’in terzisi, modacı Jean Botter adına Mimar Raimondo D’Aronco tarafından tasarlandı. Beyoğlu’nun en önemli mimari yapılarından biri olan Botter Apartmanı, “Botter Moda Evi” adıyla Türkiye’nin ilk modaevi olma unvanını taşıyor. Şehrin gerçek kimliğini hem ulusal hem de uluslararası mecralara tüm heybetiyle göstermek amacıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonuna başlanan Botter Apartmanı, yeniden dünya kültür yaşamına kazandırılacak. Giriş kapısındaki gül motifleri ve gizemli kadın başı rölyefiyle adeta zamanın ruhunu yansıtan Botter Apartmanı’nın öyküsü, gerçeğin üzerine örülmüş bir roman olarak Ayşe Övür tarafından kitaplaştırıldı. Arkeolog ve yazar Ayşe Övür, İstanbul Arel Üniversitesi’ne bağlı Arel Medya Haber Ajansından Tuğba Tura ile Botter Apartmanı’nı ve Botter Apartmanı romanını konuştu.

Botter Apartmanı’nın 123 yıllık tarihine tanıklık ederken kurgusal bir hikâye yaratma süreciniz nasıl başladı?

Üniversite yıllarımdan bu yana İstanbul’daki tarihi yapıların sanatta yeterince yer almadığını düşünüyordum. Oysa her bir tarihi yapının kendine ait özel bir tarihi, duvarları arasında birikmiş eşsiz anıları olduğu bilinir. Hem kendimi İstanbullu bir yazar olarak gördüğüm hem de akademik eğitimim arkeoloji ve tarihle ilgili olduğundan önemli sanatsal üslupları da yansıtan yapıları araştırmayı hep sevdim. İlk romanım Sahra 1911’i aile öykümden yola çıkarak yazmıştım. İkinci romanımı yazarken ise en sevdiğim yerlerden biri olan Pera’dan yola çıkmaya karar verdim. Botter Apartmanı eşsiz bir tarihe sahip olduğu halde uzun yıllar önce terk edilmiş. En çok ilgimi çeken konu, onun görkemli tarihine zıtlık oluşturan bu yalnızlığı oldu. Böylece romanımın gizli başkahramanı olarak Botter Apartmanı’nı seçtim.

Romanınız kurgu ve gerçeği bir arada barındırıyor. Yazım sürecinizde tarihi araştırmaları nasıl yaptınız ve yaptığınız araştırmalar romanınızı nasıl etkiledi?

Evet, romanı hem çift zamanlı hem de gerçekle kurguyu bir araya getirerek yazdım. En başta bu katmanlı yapının beni zorlayacağını düşünsem de öyle olmadı. İlk romanıma oranla oldukça hızlı sayılabilecek bir sürede tamamladım. Bazı okuyucular keşke biraz daha uzun metin olsaydı diyorlar. Oysa ben istediğim duyguyu yansıttığımı düşününce devam etmek istemedim. Binayı araştırırken karşıma üç önemli isim çıktı. Mimar Raimondo D’Aranco, binanın sahibi modacı Jean Botter ve II. Abdülhamit. Elbette her üç isim de önemli tarihi kişilikler. Romanda Jean Botter ve II. Abdülhamit’in ilişkisini, apartmanın yapım sürecini anlatmak için yazdım. Raimondo D’Aranco ise bir mimar olarak kurguda daha geniş olarak yer aldı. Kişisel olarak, D’Aranco’nun Art Nouveau sanat üslubunu İstanbul’a getiren en önemli isim olduğunu düşünüyorum. Bildiğiniz gibi pek çok sanat tarihçisi tarafından Botter Apartmanı, İstanbul mimarisinde Art Nouveau’nun en nadide temsilcisi kabul ediliyor. Bu nedenle saygı duyduğum mimara, romanda özel bir yer vermek istedim. Araştırma yaparken pek çok farklı kaynağa başvurdum. İtalyan Kültür Merkezi ile yazıştım. Akademik çevrelere bina tarihi hakkında danıştım. Romanı yazarken maalesef binanın içine girmeme güvenlik gerekçesiyle izin verilmedi. Bu nedenle Botter Apartmanı’na ait iç ve dış çekim fotoğrafları toplayıp bilgi edinmeye çalıştım. Binada önceden bulunmuş kişilerle görüştüm. Onların iç mimari ve manzara hakkındaki yorumlarını not aldım.

Romanda binanın ön cephesinde yer alan kadın rölyefinin Raimondo D’Aranco’nun özel olarak çizdiği “yorgancı kız” olduğundan bahsediyorsunuz. Okurken çok heyecan verici olan bu hikâyenin gerçek tarihine baktığımızda, binada yer alan kadın büstlerinin tarihte bir yeri var mı?

Mimar Raimondo D’Aranco’nun Botter Apartmanı’na özel ilgi gösterdiği tarihi bir gerçektir. D’Aranco, Art Nouveau üslubundaki bu mimari eserin cephesini, Jean Botter’in saray modacısı olduğunu da göz önüne alarak tasarlamıştır. Mimar, cephedeki her bir taşı tek tek çizmiştir. Binanın cephesini incelerken beni en çok etkileyen unsurlar bu iki kadın rölyefi oldu. Medusa olduğu şeklinde yorumlanan rölyefler, bir Antik Çağ geleneği olarak nazarlık amaçlı yapılırdı. Bunları, bereket tanrıçası Demeter olarak yorumlayanlar da vardır. Botter Apartmanı özelinde incelersek, Medusa başlarının iki tane olması, Jean Botter’in ikiz kızlarına atıf olabilir. Bu iki yüzü de mimar Ramondo D’Aranco’nun bizzat tasarladığı biliniyor. Kurgu yaparken onları tek bir kıza ait iki farklı yorum olarak düşündüm. Birinde hüzün, diğerinde ise umut olduğunu hayal ettim. Romanda geçen mimar ve terzi kız öyküsü tamamen benim işlediğim bir kurgu. Gerçekle bağlantısı bulunmuyor. Bazen karakterler kendileri gelir ve öyküyü yazdırır derler. Zaman zaman bu düşüncenin doğru olduğunu düşünüyorum.

Roman iki farklı zaman üzerinden ilerliyor: Mimar Raimondo D’Aronco’nun binayı inşa ettiği dönem ve Raimondo’nun torunu Esta ile Botter Apartmanı’nda yaşayan Psikolog Kaan arasındaki aşk hikâyesinin geçtiği günümüz. Karakterleri inşa sürecinde tarih sizi etkiledi mi?

Arkeoloji ve Eskiçağ Tarihi eğitimleri aldım. Belki de bu nedenle tarih ve sanat tarihi beni her zaman etkiliyor. Geçmişleri olan, yaşanmışlık barındıran, insanlığın yüzlerce yıl boyunca büyük emek harcayarak kıvama soktuğu eserlerin varlığına önem veriyorum. İnsanların izlerinin yok olmadığını düşünenlerdenim. Bir fotoğraf, eski bir mektup, anılar, bıraktıkları eserler insanlar öldükten sonra bile yaşamaya ve etkilemeye devam eder. Bu romanı yazarken bazı terapistlerle de görüştüm. Psikoloji kitapları okudum. Bana anlatılan, sanki hiç yaşanmamış gibi üstü örtülen tüm sorunların zihnimizde bir yerlerde tüm canlılığı ile var olmaya devam ettiği ve aslında davranışlarımızı her an etkilediği oldu. Çocukluğumuzda yaşadığımız ve yok saydığımız bir travmanın aslında okul hayatımızda, iş yerindeki ilişkilerimizde, kurduğumuz ya da kuramadığımız eş ilişkilerinde hep bir yerlerde kendini yeniden ve farklı biçimlerde var ettiğini psikologlardan dinledim. Romanda eksik kalmış, tamamlanamayan duygusal kırılmaların ardındaki tarihsel bağlantıları elimden geldiğince göstermeye çalıştım.

Botter Apartmanı etrafında çevrelenen tüm semt ve mekânları yazarken arkeolog olmanız size nasıl yol gösterdi?

İstanbul tarihi ile uzun zamandır ilgilenen, bu konuda okuyan, yazan, araştıran biri olarak bölge tarihini bilmek, yazdığım kitabın daha derinlikli ve doğal bir mecrada akmasını sağladı diyebilirim. Olayları işleyiş ve aktarım sürecinde konuya geniş bir pencereden bakabilmeme olanak sağladı. Şunu da eklemeliyim ki yüzyıllar boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış İstanbul, roman yazarları için büyük bir tarihi kaynağı barındırıyor. Dünyada pek az şehir İstanbul kadar çok katmanlı bir yapıya sahip. İstanbullular, bu şehrin kültürel birikiminin daha fazla farkında olmalı ve yararlanmalı.

Geçtiğimiz aylarda İBB, binayı “Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi” olarak restore edeceğini ve çalışmaların başladığını açıkladı. Romanınızın Botter Apartmanı’nı tekrar hatırlattığını düşünüyor musunuz ve bu restorasyon süreciyle alakalı bir arkeolog olarak düşünceniz nedir?

İBB Miras Ekibi’nin Botter Apartmanı restorasyonuna başlamasından büyük bir memnuniyet duydum. Kendileri ile görüşme fırsatım da oldu. Binanın restorasyonu sona erince İstanbul, eşsiz bir sanat merkezine daha sahip olacak. Bana söylenen süreç sonunda bina, pek çok farklı alandan sanatçının buluşma noktası olacak. Umarım bu sayede İstiklal Caddesi de eski kültürel dokusuna yeniden kavuşur. Sanat eserleri, toplumsal kimliklerin kendini ifade etmesini sağlayan başat ürünlerdir. Bir arkeolog olarak biliyorum ki her şey gelip geçiyor, geride sadece insanın yarattığı sanatsal ürünler kalıyor. Umarım, yazdığım Botter Apartmanı romanı daha da fazla tanınmasına katkıda bulunur.

Bundan sonraki yazım hayatınızda da Botter Apartmanı gibi gerçeğin üzerine örülmüş bir kurgusal hikâyeyi mi ele alacaksınız?

Önümüzdeki günlerde üçüncü romanım yayınlanacak. Yayınevinde son hazırlıkları yapılıyor. Yine İstanbul’da geçen bir roman. Bu defa kentin farklı bir manzarasını yakalamaya çalıştım. Üzerinde halen çalıştığım dördüncü romanım ise tıpkı Botter Apartmanı gibi Beyoğlu’nda geçiyor.